18 Mayıs 2012 Cuma

İçimi Dökmece..

Bazen öyle yalnız hissediyorum ki kendimi. Kocaman bir kuyu içine atılmış, kolu kanadı kırılmış, nefesi alınmış biri gibi..
Çok fazla insan var çevremde, çok fazla dost/arkadaş..! Ama yalnızım.
İçimde öyle çok şey var ki. Birilerine anlatmam gereken, kurtulmam gereken onlarca kelime. Birleşip doğru düzgün bir cümle oluşturmayı bekleyen onlarca/yüzlerce kelime... Boşaltmalıyım heybemi bir yerlere. Kurtulmalıyım onlardan. Bir Nazım (Nazım Hikmet) gibi, bir Atilla (Atilla İlhan) gibi, bir Ümit Yaşar (Ümit Yaşar Oğuzcan) gibi ya da sevdiğim diğer tüm şairler/yazarlar gibi dökmeliyim içimi. Kurtulmalıyım boğazımdaki düğümden. Kurtulmalıyım ki nefes almaya yeniden başlayabileyim.
Hayalperest bir kızım kendimi bildim bileli. Onlarca minik dostum var benim. Kalemlerim, kağıtlarım... Bazen bir melodi eşlik ediyor hüznüme bazen de sadece sarıldığım yastığım. Bazen elimde bir kitapla rahatlıyorum bazen de film izlerken. Seviyorum yalnızlığı. Kimsenin beni anlamadığı büyük bir kalabalık içerisinde kaybolmaktansa sessiz yalnızlığımda, minik dostlarıma kendimi anlatmayı seviyorum. Beni yanlış/eksik anlama ihtimallerinin olmamasını seviyorum. Kendimi anlatmak için doğa üstü bir çaba harcamam gerekmemesini seviyorum. Derin derin nefes alabiliyor olmayı seviyorum. Beni sıkıp bunaltma ihtimallerinin olmamasını seviyorum. Hiçbir şeye mecbur olmamayı seviyorum.
Evet çok şey sayabilirim yalnızlığımda sevdiğim... Büyük bir serüven, harika bir macera...
Ne tuhaf değil mi? Her şarta her ortama alışıyor insan. Her durumu katlanılabilir kılıyor kendine. Gözyaşlarında yüzmeyi, kahkahalarda boğulmayı öğreniyor. Yalnızlıktan koca bir okyanus oluşturup, elinde bir kahve, arka planda kısık bir müzik, bacaklarını uzatıp keyfini sürüyor hayatın.
Biri gelip bozmadıkça rahatımı, bu büyüyü bozmadıkça mutluyum ben. Seviyorum yalnızlığımı, minik dostlarımı.

Hayır, özlemiyorum çocukluğumu. Durum hep aynıydı benim için. Ne eksik ne fazla. Hep yalnızdım ben. Alıştım yalnızlığa...!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder